Vermeyince Mabud Neylesin Mahmud

Yaz mevsimi sıcaklarıyla birlikte hüküm sürmeye devam ediyor. İnsanoğlu işte, kış olunca sıcaklık yaz olunca serinlik canımız çeker. Sıkıntıya gelmek istemeyiz. Yaratılışımızın gereğidir bu. Hepsi bir imtihan sonuçta. Gelin, bu gün köşemizde mevsim şartlarına uygun olarak, ilgiyle okunacak bir hikâyeyi paylaşalım.

Birçok Osmanlı padişahının yaptığı gibi Sultan Mahmud’da kılık kıyafetini değiştirip halkın içine girermiş. Bir gün gezerken bir kahvehaneye denk gelmiş, girmiş oturmuş. Bu sırada millet; “Tıkandı baba çay getir, Tıkandı baba kahve getir” diye sesleniyorlarmış hep kahveciye. Sultan Mahmud merak etmiş nedir bu acaba diye adamın yanına sokulup; “ya nedir bu tıkandı baba hikâyesi demiş.” Adam;  “uzun mesele evlat” demiş. Sultan; “anlat baba anlat” demiş çekmiş sandalyeyi.

Bir gece rüyamda bir sürü insan gördüm ve hepsinin bir çeşmesi vardı ve çok akıyordu. Benim de vardı ama benimki az akıyordu. İçimden benimkide onların ki gibi çok aksın diye geçirdim ve elime bir çomak aldım deliğini büyütmek isterken çomak kırıldı ve içinde kaldı deliğin ve su damlamaya başladı. Sonra onlar kadar akmasa da olur dedim. Yeter ki eskisi gibi olsun. Bu seferde eski haline getirmek isterken iyice tıkadım. Açmaya uğraşırken o sırada Cebrail göründü ve uğraşma tıkandı baba tıkandı dedi. İşte o gün bu gündür benim adım tıkandı babaya çıktı. Hangi işe elimi attıysam olmadı şimdide burada kahvecilik yapıyorum der.

Tıkandı babanın anlattıkları Sultan Mahmud’un dikkatini çekmiş çayını bitirince çıkmış dışarı uzaklaşmış. Adamlarına demiş ki; “bundan sonra bu Tıkandı baba denen adama bir ay boyunca her akşam bir tepsi baklava götürün ve her dilimin altına bir altın koyun” der. Adamlar tamam deyip aynen öyle yaparlar. Her akşam bir tepsi baklavayı gelip verirler tıkandı babaya. Tıkandı baba akşam giderken uzun zamandır tatlıda yiyememiştik şöyle evdekilerle beraber yiyelim diye içinden geçirir. Yolda giderken aklına bir düşünce gelir. Ben bu baklavayı satarsam evin ihtiyaçlarını giderebilirim der. Sonra bir yerde durup başlar bağırmaya “taze baklava taze baklava” diye. O sırada oradan geçen bir yahudi talip olur baklavaya. Üç aşağı beş yukarı derken anlaşırlar yahudi ile. Tepsiyle beraber satar baklavaları. Aldığı parayla evin ihtiyaçlarının bir kısmını gidermeye çalışır. Yahudi eve gider tepsiyi koyar önüne atar ağzına, bir baklava gelir dilinin ucuna. Bakar altındır bu. Sonra görür her dilimin altında bir altın var. Ertesi akşam gene gider yahudi gene gelir mi acaba diye aynı yere. Tabi akşam yine gelir saraydan baklava Tıkandı babaya. O işten çıkınca gene gider aynı yere baklavaları satmaya. Yahudi hemen alır baklavaları. “Çok güzeldi, bu akşam gene alayım” der. Bir de pazarlık ederek alır baklavaları.  Bir ay boyunca devam eder böyle.

Sultan Mahmud bir ay sonra bu kez padişah kıyafetleriyle gelir aynı kahveye. Tıkandı babayı görünce şaşırır. Çünkü adam hala perişan, aynı halde. “Tıkandı baba sana her gün bir tepsi baklava gelmedi mi?” diye sorar. “Geldi” der baba. “Peki ne yaptın?” “Satıp baklavaları evin ihtiyaçlarını giderdim” demiş. Padişah tebessüm edip; “anlaşıldı baba anlaşıldı sen benimle gel en iyisi” demiş. Tıkandı babayı alıp saraya götürmüş hazine odasına sokmuş eline bir kürek verip; “buradaki altın yığınına daldır küreği ne kadar kalırsa kürekte o kadar altın senin demiş. Adam o heyecanla küreği ters daldırmış bir çıkarmış tam ucunda bir altın var o da düştü düşecek. Sultan Mahmud; “baba senin buradan da nasibin yok sen bizim askerlerle git onlar sana ne yapacağını anlatırlar” demiş. Askerlerinden birini yanına çağırmış; “babayı Üsküdar’ın en güzel yerine götürün eline bir taş beğenip alsın, atabildiği yere kadar atsın. Sonra o aradaki kalan mesafeyi tıkandı babaya verin” demiş. Askerle götürmüş Tıkandı babayı; “bir taş beğen hele baba”. Tıkandı baba; “ne yapacağız taşı” diye sormuş. “Sen hele beğen sonra söyleriz” demişler. Tıkandı baba o taş eğri bu taş küçük, bu yamuk derken kocaman bir kaya beğenmiş. Zorla güç bela almış eline. Ağır ya bırakmış hemen. “Şimdi ne olacak” demiş askerlere. Askerler anlatmış sultanın emrini. “Tıkandı baba, sen o taşı atabildiğin kadar uzağa atacaksın o aradaki mesafe senin olacak” demişler. Bizim Tıkandı Baba kaldırmış koca taşı kafasının üzerine tam atacak, koca taş düşüvermiş kafasına ve oracıkta ölmüş. Askerler şaşkın bir halde gitmişler anlatmışlar Sultan Mahmud’a durumu. İşte o zaman söylemiş sultan yazımızın adını verdiğimiz o meşhur sözü. Vermeyince mabud neylesin sultan Mahmud. Haftaya yeni yazılarda buluşuncaya kadar sağlıcakla kalın, hoşcakalın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*