Koşuuun İngilizce Öğretiyorlaaar!

Güzel ülkemizin kendine has gündemleri vardır. Hatta hızla değişen/değiştirilen gündemlerinin yanı sıra sabit ikincil gündemleri vardır. Bunlardan bir tanesi İngilizce öğrenememedir. Bir turist ile karşılaşıldığında ortaya çıkar çoğunlukla. Bazen de bir cihazın kullanma kılavuzu İngilizce olduğunda. Aslında İngilizce konusu çok derin bir konudur. Bir yazı değil yazı dizileri bile yeterli gelmez. Bu yazımızda İngilizce öğretimi ülkemiz gerçeğinde olduğu kadar üstün körü ele alınacaktır. İlerleyen yazılarda derinlemesine değerlendirme yapmayı düşünüyorum.

Dil öğrenme başlığı altında bakmamız gereken İngilizce’nin diğer dillerin öğrenilmesinden bir farkı yok. Biz İngilizce yaygın olduğu ve hala bunu halledemediğimiz için dil öğrenmeyi İngilizce öğrenmeye indirgemiş durumdayız. Dünyada birçok ülkede ikinci ve hatta üçüncü yabancı dilin rahatlıkla öğrenildiğini dikkate aldığımızda bulunduğumuz noktayı daha iyi görebiliriz. Konuya biraz daha geniş açıdan baktığımızda, sadece dil öğretiminde değil diğer alanlardaki öğretimlerde de başarılı olmadığımız çok açıktır. Örneğin; liselerimizde dördüncü sınıftan itibaren İngilizce dersi gördüğü halde İngilizce konuşamayan öğrencilerimiz, aynı zamanda birinci sınıftan itibaren gördüğü derslerden de başarısızdır. Resmi kuruma derdini ifade edecek basit bir dilekçe yazamamaktadır. En basit matematik hesabı, bilmem kaç liranın yüzde bilmem kaçını hesaplayamamaktadır. Ezberlediği ilkelerin manasını izah edememekte ve uygulayamamaktadır. İstisnalar dışında bu genel durumu çevrenizden rahatlıkla tecrübe edebilirsiniz.

Dil bir iletişim aracıdır. Bu araç; harfler, kelimeler, cümleler, paragraflar ve yazıların oluşturduğu ortak kurallar olan dilbilgisine bağlı konuşma, dinleme, yazma ve okuma becerileriyle kullanılır. Bir dilin dilbilgisini diğer bir ifade ile gramerini bilmek o dilin kullanılabileceği anlamına gelmez. Konuşma, dinleme, yazma ve okuma becerilerini iletişim kuracağınız dilin dilbilgisine bağlı kalmadan yapmak da mümkün değildir. Burada araba örneğini verebiliriz. Dört beceri arabanın tekerlekleri ise dilbilgisi motor aksamlarıdır. Motor olmadan araba gitmeyeceği gibi, tek başına motor da tekerlekler olmadan hareket sağlamaz. Bir dili iyi öğrenen bir kişi başka dilleri de rahatlıkla öğrenebilir. Öğrenmeyi ikiye ayırabiliriz. Birincisi doğal öğrenmedir. Kişi doğduğu ve yaşadığı ortamda konuşulan dili edinir. Sokak İngilizcesi dediğimiz, belli bir süre o dilin konuşulduğu ortamda kalınarak öğrenme bu başlık altındadır ve konumuzun dışındadır. İkincisi ise akademik öğrenmedir. Türkçe’deki İstanbul Türkçesi olarak bildiğimiz yazılı resmî dili öğrenmek gibi.

Dil kültür ile iç içe geçmiştir. Bir dili öğrenmek o dilin konuşulduğu ülkelerin kültüründen bağımsız olarak imkânsız gibidir. Ülkemizde dil eğitimi ve dil öğretimi birbirine karıştırıldığı gibi sağlıklı bir durum tespiti de yapılamamaktadır. Bir yabancı dili öğrenmek için öncelikle ana dili iyi bilmek gerekmektedir. Ana diline hâkim olmadan başka bir dil öğretmeye çalışmak oldukça zordur. Önce Türkçe öğretiminde nerde olduğumuzu görmeliyiz. Basında ara ara yer aldığı örneğiyle; “Ortaokul ve lisede yıllarca İngilizce dersi alan öğrencilerin büyük bölümü, en basit düzeyde bile dil öğrenemiyor. Bu durumu dikkate alan Milli Eğitim Bakanlığı, 12 yıllık zorunlu eğitim çerçevesinde dil eğitimini yeniden masaya yatırdı. Eğitim sürelerini uzatan Bakanlık, dil eğitimine de daha erken yıllarda başlama kararı aldı. Dil eğitimi konusundaki bir başka adım da TÜBİTAK’tan geldi. TÜBİTAK, MEB ile birlikte İngilizce müfredatı sil baştan yenileyecek. Çocukların sevgilisi Pepee, Keloğlan, Caillou gibi popüler çizgi filmlerin de İngilizce versiyonu hazırlanacak. Bu yolla İngilizce öğretimi kolaylaşacak. Birçok Avrupa ülkesinde uygulanan ve başarılı olan sistemde sadece çocuklar değil, yetişkinler de televizyon filmlerinin İngilizcesini izleyerek yabancı dillerini geliştirebilecek” tarzı yaklaşımlarla kendimizi tekrarlamaktan başka bir şey yapmış olmayız.

Dilin kültür ile bağını tekrar vurgulayarak, dil öğretinde başarısızlığımızın nedenleri arasında kültürel kafa karışıklığımızın da etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Kozmopolit yapımızın getirdiği sonuçlar her şeyimize etki etmektedir. Dil eğitimi de bunların başındadır. Gömleğin ilk düğmesi yanlış düğmelenince diğerlerinde istediğiniz çabayı gösterin gömlek bedene tam oturmayacaktır.

İngilizce dünyada geçerli bir dildir ancak bu herkesin mutlaka öğrenmesi gerekli midir? Dünyadaki çeşitli ülkelerdeki başarılı olmuş dil öğretim yöntemlerini Türkiye gerçeğini dikkate almadan hemen uygulamak doğru mudur? Hazırlık sınıfları başta olmak üzere onlarca sistem ve yöntemin denendiği dil öğretiminde hala neden devrimlik projeler peşindeyiz? Sokak İngilizce’si bilmek yeterli midir? Amacımıza göre hangi dil becerisini geliştirmeliyiz? Öğrenemeyenler ve öğretemeyenleri ayrı ayrı değerlendirmek gerekmez mi? Bu soruları çoğaltabiliriz. Ancak bu yazımızda burada bitirelim. Haftaya tekrar yeni konularla buluşuncaya kadar sağlık ve mutlulukla kalın, hoşcakalın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*