Değiştirilemeyen Kalıpların Gölgesinde Eğitim Öğretim

Bir öğretim yılına daha umutlar, beklentiler ve bir o kadar da hayal kırıklıklarıyla girildi. 9 Eylül itibarıyla uzun bir tatilden sonra öğrencilerimiz için süreç yeniden başladı. Sürekli değişen modeller, sınav sistemleri, öğretmen yetiştirme anlayışları, mesleki eğitim meselesi gibi acil ele alınması gereken konular günü kurtaracak şekilde tartışılır ve en geç önümüzdeki hafta ile birlikte gündemden düşer. Bu aralar Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli piyasada. Kulağa hoş gelen kavramlar ve kelimelerle süslenmiş ancak uygulama önemli. Aynası iştir kişinin vaatlerine bakılmaz. En nihayetinde bir süre sonra başka bir isimle yenisi gelinceye kadar elimizdeki bu! Son yıllarda yapılan değişikliklerin hepsi yeniydi zaten!

Aslına bakarsanız, eğitim öğretim sistemimiz de bu kadar çok değişiklikler yapılıyor olsa da gerçekte vaziyet böyle değil. Çünkü değişen eğitim anlayışımız değil! Sürekli değişen; model, süreç gibi şekilden ibaret olanlar. Değişikliklerin çoğu özü itibarıyla günü kurtarmaktan öteye de gitmiyor ne yazık ki. Okullara, sınıflara ve saatlik çizelgelere bağımlı bir eğitim öğretim sisteminden kesinlikle, (esnetme dahi olmadan) vazgeçemiyoruz. Bütün bir süreç buradan kurgulanıyor. Bu üçü temel kabul edilerek diğerleri yapılandırılıyor. Okul öncesi eğitimden üniversite ve hatta yüksek lisans ve doktoranın bir kısmına kadar okul, sınıf ve çizelgeler olmadan adım atmayı tartışmanız bile mümkün değil. Hatta ve hatta mesleki eğitimin bile büyük bir kısmı aynı durumda. Uluslararası istatistikler ortada. Onlar bir tarafa, bugün “şu sınavda şu kadar öğrenci sıfır çekti, şu derste başarı sıfır” şeklinde dillendirilenler, istisnalar dışında, öğretim durumumuzu özetliyor. Çok ayrıntıya girip anlatmak istediğimizi boğmayalım.

Peki, yapılması gereken nedir? Diğer yazılarımızda olduğu gibi genel hatlarıyla özetleyerek görüşlerimizi paylaşalım. Öncelikle yıllar yılı bir türlü vazgeçemediğimiz bina-sınıf-zaman çizelgesi üçlüsünden, özellikle mesleki eğitimde kesinlikle ve acilen vazgeçmekle başlayalım. Tabi ki hepten kaldırıp atalım denilemez. Her dersin kendine has öğretim ortamı dikkate alınmalı. Dersin özellikleri itibarıyla bazı derslerin sınıf ve hatta okul dışında olması gerekir. Herkese her dersin verilmeye çalışılması da başka bir nokta. Çağın gerekleri, ülkenin koşulları, toplumun durumu, öğrencinin kapasitesi ve beklentileri hepsi dikkate alınarak bütün öğretim kademeleri yeniden yapılandırılmalıdır. İlkokul döneminin bitmesiyle birlikte mesleki yönlendirmenin öğrencinin ilgi ve kabiliyeti doğrultusunda yapılmaya başlanması gerekmektedir. Meslek liselerinin cazip hale getirilmesi ve meslek liselerinden üniversiteye sınavsız geçişe imkân tekrar sağlanmalıdır. Lise öğreniminin mecburi olmaktan çıkarılması, akademik başarı dışında kalmak isteyen öğrencilerin mesleğe giriş yapmaları yerinde olacaktır İlgi yetenek ve kabiliyetlere göre yönlendirme yapılmadığı zaman neler olduğunu yıllardır görüyoruz. Özellikle 8 yıllık kesintisiz eğitim ve sonrasında 12 yıllık kesintisiz eğitimin sonuçları ortada duruyor. Sanayi ve küçük esnaf çırak yetiştirmek için eleman bekliyor. Çırak, kalfa ve usta yetiştirme geleneği sekteye uğramış durumda. Tabiri caiz ise (en geniş ifadesiyle) “atın önüne et, itin önüne ot atma” modeli uygulanıyor. Devamında ölçme ve değerlendirme sistemi de aynı mantıkla yanlış kurgulandığı için ortaya başarısızlık görüntüsü çıkıyor. Hâlbuki bizim öğrencilerimizin diğer başarılı ülkelerin öğrencilerinden eksiği yok fazlası var. Bu yanlış anlayış (zihniyet) ile hangi modeli kurgularsanız kurgulayın sonuç değişmeyecektir.

Yapılması gereken değişikliklerin şekli değil zihni anlamda olması gerektiğini tekrar vurgulayarak bu yazıyı bitirelim. Önümüzdeki yazılarda bu konuya enine boyuna yer verilmeye devam edilecektir. Adı Milli Eğitim olan bakanlığın yönetiminden bu anlamda beklenti içine girmek bu milletin hakkıdır diye düşünüyorum. İnşallah bu adımlar atılır ve yıllardır hapsolduğumuz kalıplar kırılmaya başlanır. Haftaya tekrar buluşabilmek temennileriyle sağlıklı, huzurlu ve mutlu kalın, hoşcakalın.

10.09.2024

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*