Suriye Fotoğraflarının Arka Tarafı

suriyevahset

Zulüm, soykırım, işkence, vahşet adına ne derseniz ‘insana gün yüzü göstermeyen’ rezaletler yaşadığımız coğrafyada hiç eksik olmuyor. Sebebi her ne olursa olsun kaybedeni hep masum halkın olduğu insanlık dışı olayların izahını yapmak bile zor. İşte dibimizde Suriye. Üç yılı aşkındır olup bitenleri anlamaya çalışırken ortaya çıkan-çıkarılan son fotoğraflar. Üzerinde konuşmak bile zor. Olsun, konuşalım biz yine o fotoğrafları. Filistin, Arakan, Afganistan, Mısır ve özellikle Irak’ta gördüğümüz fotoğraflardan fazlaca bir farkı yok. Belki çok çirkin, ifade etmek bile kötü ama yavaş yavaş alıştırıldık bunlara. Yüreklerimiz burkulmuyor görünce. Titremiyor içimiz. Ürpermiyoruz artık! Ne fena bir durum!

Zulmedenlerin akıbetini Allah bildirmiş bize. O kısmı geçelim. Peki, her gün yüzlercesi yaşanan bu zulümlerin ısrarla servis edilmesinin gayesi ne? Böylesine insanlığın tümünü ilgilendiren bir sorunun bu şekilde sulandırılmasını kim ister? Habire kamuoyuna bu resimlerin servis edilmesini ya da servis edilmesine seyirci kalınmasını normal karşılayabilir miyiz? Yetki ve sorumluluğu olanlar nerede? İlk paragrafta yazdığım gibi, bunların binlerce benzerini Irak’ta ve diğer İslam coğrafyasında görüyoruz yıllardır. Vatandaş bu resimlere bakıp eline kazmayı küreği alıp Suriye’ye mi gidecek? Gitse hangi tarafa gidecek? Kim, neyin peşinde? Bugüne kadar sağlıklı bilgi ne kadar alınabildi? Yoksa meseleye sığ ve günübirlikçi iç-politik düzlemden mi bakılıyor? “Siz daha dün kol kola iftarlarda boy gösteriyor, kardeşim Esad alkışları arasında birlikte maç izliyordunuz” a mı itibar edeceğiz, “Hükümetin Suriye politikasına karşı çıkanların hepsinin içinde bir Esad var” a itibar edeceğiz? Bu ikisinin de Suriye’deki insanlıktan çoktan çıkmış tarafların zulmünün sona ermesine dönük bir faydası yok!  Tırların da, tırları engellemenin de olmadığı gibi. Ve hatta Birleşmiş Milletler, AB, ABD ve Cenevre’den gelecek haberlerinde.

Milli Gazete’den Mustafa Kurdaş’ın tespit ve çözüm önerileriyle bitirelim. “Zulümle kuyu kazan bilmeli ki; kendisine kuyu kazar. Bir takım hesaplarla, zulmü sulayanlar da bilmeli ki dikene su vermiş gibidir; zulme ortak olur. İnsanlık tarihinde zulüm ile abad olmuş bir örnek yoktur. Zulümden dolayı nice memleketler helak olmuştur ki; geriye “bomboş kalmış yüksek saraylar” bırakılmıştır. Zalimler belki bugün kendilerine yardımcı bulabilirler. Lakin hesap günü gelince zalimlerin hiçbir yardımcısı olmayacak. Biline ki, zulüm yapanlara yakınlık gösterenlere de ateş dokunur. Zalimi alkışlayanlar da, zalimin zulmüne şu veya bu şekilde yol açanlar da; mazlumun mazlumiyetinden beslenenler, istismar edenler de mutlaka hesap gününde hesap verecektir.

Suriye’deki insanlık dışı bu zulüm fotoğrafları bir hakikati daha ortaya koyuyor ki o da; ümmet-i Muhammed’in “İslam Birliği”ni kurması aciliyetidir. Yeni Bir Dünya’yı kurmak için niyet etmez, çalışmaz ve kurmazsanız; ya doğrudan ya da dolaylı olarak zulüm dünyasının piyonlarından olursunuz. Bir coğrafyamızdaki insanlık dramı daha göstermiştir ki, Müslümanlar kendi meselelerini Müslümanca halletmeye niyet etmeden zulümler ortadan kalmayacaktır. Zira bir zalimin zulmünü bir başka zalimle defetmek derdinde olan ümmetin coğrafyasında zalim de zulüm de azalmaz.

Esad’ın baskı ve zulmü altındaki Suriye’de ısrarla batı paralelinde; ABD, AB ve NATO ile birlikte çözüm arandı durdu. Batı ile boşa geçen zaman Suriye’deki zulmün daha da kalıcı hale gelmesine neden oldu. Zulüm zamanla Suriye’de şehir şehir, karış karış dolaşmaya başladı. Hatta zalim de zulüm de çeşitlendi. Batı meseleyi kendi lehine rafa kaldırınca Suriye’deki zulüm de çözülmüş olmadı. Şimdi Türkiye’ye ve diğer İslam ülkelerine düşen görev yine Batı’nın kapısını çalmak değil, İslam Birliği’ni kurup bu zulmün son bulması için “gerçekten” bir adım atmaktır. Bu adım ne BM’dir, ne NATO’dur ne de küresel zalimlerle aynı masa etrafında toplanılacak olan Cenevre’dir. Bu adım “İslam Birliği”dir. Kimse zulmün etrafında top oynamasın! Göbekten “Siyonizme” bağlı “Uluslararası toplum” masalarından Müslümanların, mazlumların ve insanlığın lehine çözüm çıkmaz. Darbeci Sisi’ye ve o katilin Rabia’daki canlı yayın katliamlarına desteğini esirgemeyen ABD ve AB bizim Suriye’mizdeki zulmü mü durduracak sanıyorsunuz!

Şunu da belirtelim ki; biz ne zalim Esad’ın zulmüne sessiz kalabiliriz ne de büyük zalim ABD’nin zulmüne. Biz ne 1 Mart Tezkeresi’ne boyun eğeriz ne de 1.5 milyon Müslüman katledilirken Türkiye’den yapılan 4 bin 490 sortiyi içimize sindiririz. Guantanamo’yu da unutmadık, Ebu Gureyb’i de. Zalimin adı neyse, zalim her kimse zalimdir. Zulmü Amerika da yapsa zulümdür, Fransa da yapsa, İsrail de yapsa zulümdür. Ve bizim iki elimiz adı Bush da olsa, Obama da olsa, Esad da olsa zalimin yakasındadır.”

Haftaya, yeni yazılarla ve inşallah güzel konularla tekrar buluşuncaya kadar sağlıklı, huzurlu ve mutlu kalın, hoşcakalın.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*