İngiltere İzlenimlerim

Bir gezi yazısına nasıl başlanır? Peki yazıya nasıl başlanırsa daha etkili olur? Bilmiyorum! Galiba benim için başlamak zor. Gerisini getireceğimden şüphem yok. Daha önce hiç gezi yazısı yazmadım. Bu bir ilk. Yurtdışına çıkışım da ilk. Yurtiçinde birçok yeri gezdim. On bir yaşında çıktım Fethiye’den, Bitlis Anadolu Lisesine. Ne alakası var şimdi bu geziyle demeyin! Başlama çalışıyorum işte. Zaten, bu resmi bir rapor da değil. Bireysel ve grup raporu internet sitem, www.mesutkoc.com da yer alacak. İlgilenenler oradan ulaşabilir. Geziyi yazmak zorundayım, çünkü ziyaretin amaçlarından birisi de bu. İzlenimlerin kayda geçmesi ve internet ortamında yayınlanması gerekiyor.

İngiltere ziyareti benim için ilklerle dolu. Yok yok, uçağa da ilk defa binmiyorum. Dalaman’dan Londra’ya doğrudan uçuş var. Cumartesi saat 17:00 suları. Dalaman Havaalanı Dış Hatlar Terminalindeyim. Yeni açılmıştı ama bitmemiş daha. Uçakta pencere kenarında oturmak istiyorum. Ne yazık ki, biletim pencere kenarı değil. Uçak kalkmadan, kenarda oturmaya korkan bir bayan rica etti. Hemen değiştik ve pencere kenarına yerleştim. Türkiye ile İngiltere arasında iki saat fark var. Gatwick havaalanına inince hemen saatimi iki saat geri aldım. Oldukça büyük bir havaalanı fakat Heathrow kadar değil. Heathrow’u nerden mi biliyorum? Dönüşte uğradım. Bu iki havaalanından başka üç havaalanı daha var Londra’da. Birkaç saat öylesine dolaştım. Havaalanından Londra’ya gitmek için National Express’ten bilet aldım. National Express, burada oldukça yaygın. Şehirler arası gitseniz de aldığınız bilette yer numarası yazmıyor. Boş bulduğunuz yere oturuyorsunuz. Benim tercihim ilk koltuklar tabiî ki. Fotoğraf makinem elimde. Her an fotoğraf çekmeye hazırım. Bu yazıya başlamadan önce gezi yazısı nasıl yazılır diye küçük bir araştırma yaptım. Galiba, bolca tasvir yapmak lazım. Bir de farklılıkları yazmak. Öyle yazıyor. Otobüslerde kameralar göze çarpıyor. Güvenlik önemli. Ve İngiltere’nin başkentindeyim. İngiltere’nin Birleşik Krallık olduğunu ve yönetim sisteminin ülkemizden farklı olduğunu söylemedim, değil mi? İngiltere olarak bildiğimiz bu ülke; İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’dan oluşuyor. İstisnalarla birlikte Londra merkezli bir yönetimin var ve Birleşik Krallık üyesi her bir ülke kendine ait bir dile, kültüre ve siyasi tarihe sahip. Londra’da biraz yürüyorum. Atlı polisler devriye geziyor. Gezmek için galiba bir tur otobüsüne binmek en doğru iş. İki ayrı tur firması var Londra’yı gezdiren. Tur otobüslerinde rehberler var. Sekiz dile kadar anlatım mevcut. London Eye, Hyde Park, Wellington, London Tower Bridge, Trafalgar Meydanı, Waterloo Pier, 10 Downing Street, Houses of Parliament, Buckingham Palace, The Gren Park,………

Londra’nın merkezinde inşaat çalışması var. Rehber, “İşte gerçek Londra bu. Bunun fotoğrafını çekin” diyor gülerek. İkindi olmak üzere. Londra’dan Gloucester Cheltenham’a biletimi alıyorum. Garajda bir çay içeyim. “Sütlü mü? Sütsüz mü olsun?” O neden ki? Ben sadece Ruslar sütlü çay içer zannederdim. İngiltere’de de böyle imiş.

Tesadüfün bu kadarına da pes doğrusu! Otobüsün arka kısmında bagaj bölümüne çantamı verdim. Döndüm, karşımda Necmettin Bey. Gülümseyerek; “merhaba” dedi. Telefonda konuşmuştuk ama görüşmedik. Necmettin Bey, Selim Burak ve ben. Türkiye’den katılan üç kişiyiz bu çalışma ziyaretine katılan. Gerçekten dünya küçükmüş! Birlikte, Cheltenham’a hareket ediyoruz. Üç saatten fazla sürdü yolculuğumuz. Geniş araziler ve düz ovalardan geçtik. Cheltenham Gloucester’ın bir kasabası ama bizdeki büyük ilçeler ayarında. Daha önce internetten rezervasyon yaptırdığımız otele yerleşiyoruz. Hemen istirahata çekilmiyoruz. Akşam, İspanyol lokantasında tanışma yemeği var…

Otelden minibüslerle ayrılıyoruz, Cheltenham’ın bağlı olduğu Gloucester bölgesine gitmek için. Gloucester büyük bir yer. Bizde iller gibi. Hucclecote Eğitim Merkezinde Penny ve Mary ile buluşuyoruz ve dil öğretimi üzerine çalışmalara başlıyoruz. Burada hiç açık kapı bulamazsınız ve güvenlik kartınız yoksa öyle her istediğiniz birime, bizde ki gibi, bakıp çıkamazsınız. Bolca güvenlik kamerası var. Neden acaba? İşte burada yorum sizin! Ben çekiliyorum…

Akşama doğru otele dönüyoruz. Saat erken olmasına rağmen hemen hemen bütün işyerleri kapanmış. Şehirlerarası bilet satan yerler bile, 16:30 da, 17:00’yi beklemiyor. Eğlence mekanları kapılarını aralamaya başlamış. Dilenciler öylesine para istemiyor, önce çalıyor bir müzik aleti sonra, pamuk eller cebe. Oteldeyim, artık dinlenebilirim.

Bu gün Salı ve ilköğretim okulu ziyaretleri var. Charlton Kings bizim istikamette. Penny, yolu karıştırınca biraz dolaşıyoruz arabayla, dar yollardan. Okul binası küçük, her boşluğa sıra atmışlar, öğrencileri gruplar yapmışlar aynı sınıfta olmalarına rağmen. Geniş bir bahçe ve bizdeki müdürlerin yaşadığı ekonomik sıkıntıların aynısını yaşayan bir müdür. Fark var tabi, kendi bütçesi var, personelin parasını da o ödüyor, çalışacağı öğretmenleri de o seçiyor. Velilerden bağış ta alıyor. Uluslar arası bağlantıları olan iyi bir okul. Daha fazla yazmayacağım. Bu, başka bir yazı konusu. İnşallah fazla zaman geçmeden yazabilirim. Gloucester Üniversitesinde öğleden sonra çalışmaya devam ediyoruz. Akşam, Newyork’tan bir extravaganza, Everyman tiyatrosundayız. Yorum yok.

Çarşamba’ya Hucclecote merkezindeyiz. Masa başı çalışmalara devam ediyoruz. En çok, ırk eşitliği sağlamaya çalışan servis ilgimi çekti. Başka ülkelerden gelen öğrencilere yardımcı oluyorlar. Dil, din ve kültür farklılıklarını gözeterek. Gerçekten, çok önemli. Merkezden ayrıldık, şimdi istikamet, Katedral. Gloucester’da büyük bir kadetral. Bolca fotoğraf çekiyorum. Gruptaki herkes bol bol fotoğraf çekti. Sırada, Gloucester Belediye Başkanına ziyaret var. Kültürlerine ve geçmişlerine çok bağlılar, en ince ayrıntısına kadar. Belediye başkanlığı sembolik kalmış. Çok fazla yetkisi yok. Güç şehir meclislerinde.

Cleeve lisesine ziyaret Perşembe gününe ayrılmış. Lise de, ilköğretim gibi bina sıkıntısı yaşıyor. Her boşluk sınıf yapılmış. Ziyaretimizin konusu yabancı dil eğitimi fakat sınavlar olduğu için dil dersi izleyemedik. Prefabrik sınıflar bana hiç de yabancı gelmedi. Canım memleketim. Çözüm üretmede kesinlikle dünya lideriyizdir.

Perşembe akşamüstü Sue’nın evine misafir oluyoruz. Çok güzel bir bahçesi var. Eşi Aston Villa fanatiği. Alpay’ı çok iyi tanıyor. Tarihi köyü dolaşıyoruz ve tarihi çok eski bir barda bitiriyoruz.

Cuma rapor yazma günümüz. Cheltenham şehir meclisi binasında toplandık. Grup raporumuzu tamamlıyoruz. Veda zamanı başlıyor. Teşekkürler, Penny, Sue ve Mary. Bu kadar mı? Hayır! İngiltere’de yaşlı nüfus çalışıyor. Yetmiş yaşlarında otobüs şoförleri çok. Genç nüfus pek ortalarda görünmüyor. Çocuk sayısı ikiyi bulmuyormuş. Otelde dinlenirken, Skysports’da Rasim Kara’yı izledim, mutlu oldum. Azerbeycan’da Karabağ bölgesinde bir takım çalıştırıyormuş. Otelin kahvaltıları da zengin çeşitlere sahipti. Otelden ayrılık cumartesi sabah olacak. İngiltere pahalı, Cheltenham daha da pahalı. Yine de sinemaya gitmek için engel yok.

Londra’ya geliyorum. Önce Heathrow, sonra Gatwick. Otobüste bir dekan ile birlikte oturuyoruz. Konu? Türkiye, sıcak gündem…. Ben anlatıyorum, o dinliyor, ben soruyorum, o cevaplıyor. Havaalanında internete bağlanmam lazım. Bir saati üç milyondan fazla. Uçaktayım, olamaz yine kenarda değilim. Bu sefer ben rica ediyorum. Kaba adam! Dışarıyı seyredeceğim diye kenarda oturdun yol boyunca. Bari bir kere dışarıya bak! Ve, Dalaman…

İşte, İngiltere ziyaretinden oltaya takılanlar bunlardı. Gezi yazısı oldu mu bilmiyorum? Amacım sadece paylaşmaktı. Buraya kadar okuduysanız zaten, fotoğraflar içinde sitemi ziyaret edersiniz. Sağlıcakla kalın!